Kişilerarası İletişim Çatışmaları Nedenleri




Kalıplaşmış Düşünce Örnekleri


1) Aşırı genelleme: Bütün ile parça arasındaki farkı görmeyi engelleyen, “herkes, her zaman, daima, asla, hiçbir zaman” tarzı genellemeler iletişimi bozar, engeller.

“Bütün dindarlar yobazdır.”
“Her alkol alan dinsizdir.”
“Her zenginliğin altında bir haram vardır.”
“Bütün talihsizlikler beni bulur.”
“Hiçbir zaman başarılı olamayacağım.”
“Ben adam olmam.”
“Sen adam olmazsın.” gibi kendimize ve diğerlerine karşı katı ve olumsuz tahminler aşırı genellemelere örnek verilebilir.



2) Ya hep ya hiç tarzı düşünme: (Kutuplaşma) Olaylara ve insanlara yönelik tutumlar uç noktalarda sabitlenmiştir. Birey, olayı siyah ya da beyaz gibi iki kutupta görür, ara ton hiç yoktur. Bu kişilerde “kısmen” algısı bulunmaz.
Can ciğer kuzu sarması olduğunuz iş arkadaşınızdan borç para isteyip alamadığınızda, aranızdaki iyi ve güzel tüm yaşanmışlıklar bitiyor, “Ne o benim ölüme gelsin, ne de ben onun ölüsüne giderim, bundan böyle yüzünü şeytan görsün.” moduna giriyorsanız, bu kutuplaşmış bir düşünce tarzı, yani ya hep ya hiç tarzı düşünmedir.
Kimse çok iyi ya da çok kötü değildir. Önemli olan iyinin içindeki kötüyü, kötünün içindeki iyi ve doğruyu görebilecek esnekliğe sahip olmaktır.



3) Kişiselleştirme: Bazılarımız, sorumluluğu olmadığı birçok konuyu üzerine alınır. Burada bir alınganlık, kendi kendini suçlama söz konusudur. Özellikle doğu toplumlarında açık iletişim yerine imalı iletişimin tercih edilmesi kişiselleştirme (üzerine alınma) olgusunu arttırmaktadır. “Kızım sana diyorum, gelinim sen anla” atasözümüzün kültürel öğretisi insanlarımızın kişiselleştirme ve alınganlık eğilimlerini arttırmakta, buluttan nem kapmamıza sebep olmaktadır. Kişiselleştirme kalıbında düşünen birey, misafir tok olduğu için tabağındakini bitirmediğinde yemeklerinin beğenilmediğini düşünmekte, misafir de çoğu kez ev sahibi alınır düşüncesiyle her şeyi bitirmeye çabalamaktadır.

Küçük ipuçlarından büyük sonuçlar çıkarmaya dayanan kişiselleştirme, iletişimi bozmakta, kendini suçlayan bireyin ruhsal dengesi sarsılmaktadır.



4) -meli, -malı Tarzı Mutlakçı Düşünme: Mutlakçı düşünme, edindiğimiz kuralların asla değişmeyeceği fikrine dayanır.
Birey anne-baba benlik durumunun bir parçası haline getirdiği içsel kurallara sıkı sıkıya bağlanır. Kişinin kendi yarattığı “meli, malı” lara kişi çerçevesinde yaşayanların da uymasını ister, onları buna zorlar, hatta aklından geçenlerin herkes tarafından hissedilmesini arzular.

Günlük yaşamı katı kurallarla yaşamak bireye aşırı yük bindirerek ruhsal dengesini bozarken, çevresiyle olan iletişimini de olumsuz etkiler.

“Evim her zaman derli toplu olmalı.”
“Herkes beni sevmeli.”
“Her zaman en başarılı ben olmalıyım.”
“Hiç hata yapmamalıyım.”
“Kimseyi kırmamalıyım.”
“Kimse bana haksızlık etmemeli.”
“Hiçbir randevuma geç kalmamalıyım.”
“Ne istediğimi, ne hissettiğimi anlamalı.”
“Ne yapıp edip ben istediğimde burada olmalıydı.”
“Bana güvenmeliydi.” gibi önermeleri mutlakçı düşünmeye örnek verebiliriz.